Hakların Korunması

      Hakkı korumanın hakkın devlet eliyle korunması ve hak sahibi tarafından korunması olmak üzere iki temel biçimi vardır. Kural olarak hak sahibinin kendisinin bizzat hakkı korumaya çalışması yasaktır; ancak bazı özel durumlarda hukuk, hak sahibinin kendisinin bizzat hakkını korumasına müsaade eder. Bunların yanı sıra üçüncü bir yol olarak insan hakları bakımından uluslararası korumadan da söz edilmesi gerekir.

    Hak sahibi, hakkının yerine getirilmesi veya korunması için devlet kuvvetine başvurmadan önce ilişkinin karşı tarafından talepte bulunur. Mutlak haklarda talep hakkı sadece hakkın başkaları tarafından ihlal edilmesi halinde söz konusu olur. Nispi haklarda bir alacak hakkı söz konusu olduğundan kural olarak alacaklının alacak hakkının doğumu ile birlikte talep hakkı da doğar. Ancak alacağın vadeye bağlandığı durumlarda talep hakkı vade tarihinde doğar. Yenilik doğuran haklarda ise, hak kişinin tek taraflı irade beyanı ile kullanıldığından talep hakkı söz konusu olmaz.

    Eğer yükümlü kişi hak sahibinin talebini yerine getirmez ise hak sahibi hakkının korunmasını dava yolu ile isteyebilir. Dava hakkı, hakkı ihlale uğrayan hak sahibinin devletin yargı organlarına başvurmak sureti ile hakkının korunmasını sağlamasıdır. Bu suretle hak sahibi talep hakkını doğrudan yargı organları aracılığı ile kullanmaktadır. Dava açan kişiye “davacı” ve dava açan kişinin ileri sürdüğü hususlara “iddia” denir. Aleyhine dava açılan kimseye “davalı” bu kişinin davada yaptığı açıklamalara ise “savunma” denir.

    Kural olarak hak devlet tarafından korunur. Ancak bazı özel durumlarda hukuk hak sahibinin hakkını bizzat kendi gücüyle korumasına müsaade eder. Bunlar meşru müdafaa (haklı savunma), zaruret hali (ıztırar hali), kuvvet kullanma (bizzat ihkakı hak) yollarıdır.

    İnsan hakları bakımından üçüncü bir koruma yolu da uluslararası korumadır. Türkiye Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni (AİHS) ve bu sözleşmeye göre Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) bireysel başvuru hakkını kabul etmiştir. Böylece AİHS ulusal hukukumuzun bir parçası haline gelmiştir. AİHS ile güvence altına alınmış olan hak ve özgürlüklerin ihlal edilmesi halinde AİHM’de de dava açılabilir.

    İç hukuk yolları tüketilmişse altı ay içinde AİHM’de dava açılabilir. AİHM’e, AİHS’e taraf olan devletler, vatandaş olsun olmasın kişiler, kişi toplulukları ve resmi olmayan kuruluşlar (hükümet dışı organizasyonlar) başvurabilir. AİHM’ne, AİHS’de düzenlenen bir hakkın ihlali halinde, sözleşmeyi imzalamış olup da bu hakkı ihlal eden veya yargı sistemiyle ihlali ortadan kaldırmayan devlete karşı başvurulur.

    AİHM ulusal mahkemelerin üst mahkemesi değildir. Yani ulusal mahkemelerin kararını bozmaz ve ulusal kararların yerine yeni bir karar vermez. AİHM kararlarının iç hukuk bakımından uygulanması çoğunlukla davacıya tazminat ödenmesi şeklinde ortaya çıkmaktadır.